31 Aralık 2010 Cuma

HAYATI ALGILAMAK NASIL BİR ŞEY ?

         
Paradigmalarımız ve Yaşam Kalitesi

Paradigmamız, yaşama bakış açımız yaşamı algılayış biçimimizi etkiliyor. O da iç huzur ve davranışlarımızı, yani yaşam kalitemizi. Yaşam kalitesini yaşam standardı ile karıştıranlardan olmayın. Paradigmamızın farkına varabilir ve yaşamı algılayış biçimimizi yönlendirebilirsek  daha huzurlu ve daha verimli olabiliriz.

Paradigma Nedir dersek ..? ( Aslında bana gore hayatımızı algılama şeklimizi oluşturan olgular..)
Rastladığım genişçe bir tanım şöyle idi: “Paradigma, bireyin iç ve dış dünyasını (kendisini ve etrafını) yorumlama, algılama ve bilme süreçleriyle ilgili tüm etkenlerin yarattığı örgütlü ve dinamik düşünsel sistem, düzenektir.”
Bir başkası paradigma’ya çok kısaca, “algı düzeneği” diyordu.
Psikolog Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu bir TV programında kavramın açıklamasını çok daha pratiğe indirgeyerek, gözlüğünü çıkarıp sunucuya göstermiş ve, “İşte bu” demişti. Nasıl bir gözlükle bakıyoruz dünyaya?
Bir arayol bulup paradigma’yı, insanın yaşamı (tabii ki, hem kendisini hem de etrafını) yorumlama ve algılama biçimi diye tanımlayalım.
Paradigma’ya tam uyan Türkçe bir sözcük henüz oturtulamadı. Ben, “yaşamı algılama biçimi” şeklinde kullanıyorum.
Benim uzmanlık alanım iş yaşamı olduğu  için kullandığım zamanlarda da çoğunlukla, “yaşamı algılama biçimi” yerine “iş yaşamını algılama biçimi” derim. Tabii ki, sadece iş yaşamından konuşulmuyorsa sadece, “yaşamı” demek lazım. Zaten ikisini birbirinden ayırmak ne mümkün!
Ya, yaşam kalitesi nedir?
Yaşam kalitesi nedir? Açıklamaya çalışmak gerek çünkü zamanımızda çok sıklıkla kullanılmaya başlanan yaşam kalitesi kavramı maalesef, evimizin metre karesi, sahip olduğumuz otomobil, TV, telefon, beyaz eşya adedi gibi ölçülerle ilgilenen yaşam standardı kavramı ile karıştırılıyor. Lüks evlerin, lüks cihazların, lüks arabaların ilanlarında, “yaşam kalitenizi arttırın” cümlesinin kullanımı giderek artmaya başladı.
Yaşam kalitesi bir ara da, maganda/zonta ya da entel olmak, Pavarotti ya da İboretti dinlemek, viskiyi lahmacunla ya da havyarla içmek, meyhaneye ya da entel bara takılmak ve giyip çıkardığının markalarına bakmak gibi şeylerle ilintilendiriliyordu.
Oysa bence, yaşam kalitesi, yaşamı yorumlayış ve algılayışta kendi tarzımızı (paradigmamızı) geliştirmek ve onunla şekillendirdiğimiz bir yaşam felsefesi, dünya görüşü, değerler, hedefler, ilkeler, inançlar, tutkular, duygular, yürek ve mantıkla yaşayabilmektir.
Yaşam kalitesinin asıl belirleyicisinin kullandığımız şeylerin daha pahalı olması ya da kültürel farklılıklar olduğunu sananlar bana göre yanılıyorlar. “Paranın ne önemi var” diyecek kadar da saf değilim şu alemde. Paranın amaç değil araç olması gerektiğini düşünüyorum sadece. “Paranın satın alamayacağı şey yoktur” şeklindeki yükselen değerler’e itibar edilmemesini diliyorum yalnızca.
Yaşamı, ona baktığımız gözlüklerden içeri aldıklarımızla yorumlar ve algılarız. Bence yaşam kalitemiz bu yorum ve algılamaların ürünüdür. Bu yorum ve algılamalar sonucunda kendi yaşam felsefemizi, dünya görüşümüzü, değerlerimizi, hedeflerimizi, ilkelerimizi, inançlarımızı, tutkularımızı, duygularımızı, yüreğimizi ve mantığımızı şekilleriz.
Ve onlar da iki şeyi belirlerler; iç huzurumuz ve davranışlarımız. Basit bir terminoloji ile bunlara iç kalite veya içe dönük kalite ve dış kalite veya dışa dönük kalite demek de mümkündür. Ki, bu ikisinin toplamı yaşam kalitemizi oluşturur.
Paradigmamız ya da yaşamı algılama biçimimiz yaşam kalitemizi işte böyle etkiler ve onun içindir ki, yaşamsal önemi vardır.
Ama maalesef paradigmalarımız yaşamı çoğu zaman gerçekçi bir şekilde algılatmıyor bize. Zaman zaman gerçeklere tam odaklanamıyor, bazen tamamen başka şeylere odaklanıyor zaman zaman da süzme ve yorumlama görevini tam olarak yapamıyor. O zaman da yaşam kalitemiz olumsuz yönde etkileniyor. Sonuç: Beklentilerin boşa çıkması, düş kırıklıkları, şaşkınlıklar, dertler, sıkıntılar, üzüntüler, huzursuzluklar, hayata olumsuz bakış, karamsarlık, kötümserlik, pesimistlik, huzursuzluk, mutsuzluk. Yani iç huzurumuzun, içe dönük kalitemizin olumsuz etkilenmesi. Tabii ki, bu iç huzursuzluk davranışlarımıza da yansıyor ve dışa dönük kalitemizi de olumsuz yönde etkiliyor.
İşte işin beni asıl ilgilendiren kısmı yaşam kalitesi üzerindeki bu olumsuz etkilerdir. Olumsuz etkiler bize zarar vermekle kalmayıp etrafımızdaki kıpkırmızı gelincikleri ve sapsarı papatyaları görmemizi de engelliyor. İnsanları banka cüzdanlarının kalınlığı ile değerlendiren materyalist Batı felsefesinin, “yükselen değerler” namıyla bize empoze etmekte olduğu gibi iç huzurumuzu ve davranışlarımızı sadece maddi unsurlar mı belirler ki, maddi hırslarımız yanı başımızdaki kıpkırmızı gelincikler ve sapsarı papatyaları görmemizi engellesin?
Paradigmamızın farkında olsak ve onu yönlendirebilsek yaşamı daha gerçekçi bir şekilde yorumlayabilir, algılayabilir, açıklayabilir, kavrayabilir dolayısı ile yaşam kalitemizi yani iç huzur ve davranışlarımızı olumlu yönde etkileyebiliriz.
Bakış açımızı gerçeklere odaklarsak yaşamı daha iyi yorumlar ve anlarız. Dolayısı ile düş kırıklıkları, şaşkınlıklar, dertler, sıkıntılar, üzüntüler, huzursuzluklar, hayata olumsuz bakış, karamsarlık, kötümserlik, pesimistlik, huzursuzluk ve mutsuzlukları daha az yaşar iç huzurumuzu, içe dönük kalitemizi arttırabiliriz. Ayrıca başarımızın rotasını çizmek için daha somut veriler elde edebiliriz. Davranışlarımızla etrafımızda oluşturduğumuz dışa dönük kalitemizi (ki, ben buna aşağıda açıklayacağım gibi bireysel kalite diyorum) etkileyebiliriz.
 Mutla hayat yok, mutlu anlar vardır.”
Mutluluk her anı sorgulamak değil, dönüp arkamıza baktığımızda, “Mutlu bir hayat yaşayabildim” demektir.
İşte, “yaşam kalitesi.” Bu kadar net, açık ve yalın.Şu dilekle sözlerimi sonlandırıyorum.
Allahım değiştirebileceğim şeyler ile değiştiremeyeceğim şeyleri ayırt etmek için akıl, değiştiremeyeceğim şeyler için sabır, değiştireceğim şeyler için güç ver.
Yaşamı anlamlı kılmak zorundayız. O da inançlarla, değerlerle, duygularla, yürekle olur.

Sevgi ve muhabbetlerimle
Cem TAŞÖZ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder