3 Şubat 2011 Perşembe

İNSANLAR NE DUYMAK İSTER?.NEYİ , NASIL SÖYLEMEK İSTER

İNSANLAR NE DUYMAK İSTER?... VE NEYİ , NASIL SÖYLEMEK…!

     Padişah bir gece düşünde tüm dişlerinin döküldüğünü, yemek bile yiyemez hale geldiğini görür. Sıkıntı içinde uyanır. Vezirini çağırıp, sarayın rüya tabircisinin hemen huzuruna getirilmesini buyurur. Uyku sersemi tabirci başı yanına gelince, Padişah düşünü anlatıp sorar:
    "Tabirci başı bu rüya hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir, hele bir söyle."
Tabirci başı biraz düşünür, sonra utana sıkıla, "Şerdir, Padişahım," der. "Ne yazık ki, tüm yakınlarınızın gözlerinizin önünde birer birer ölüp, sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz."
    Bir an sessizlik olur, ardından Padişah kükrer : "Tez atın şunu zindana, felaket habercisi olmak neymiş öğrensin!" Tabirci başı yaka paça götürülüp, zindana atılır.
    Padişah bir başka tabircinin bulunmasını emreder.
    Huzura getirilen ikinci tabirciye de rüyasını anlatıp sorar, "hayır mıdır, şer- midir?" der.
    İkinci tabirci daha önceki tabircinin başına gelenleri duyduğu için uzun uzun ve korku dolu gözlerle düşünür. Birden gözleri gülümser ve yüzü aydınlanarak cevap verir;
    "Hayırdır, Padişahım!" der. "Bu rüya tüm yakınlarınızdan daha uzun yaşayacağınızı gösterir. Daha nice seneler boyu ülkenizi yönetebileceksiniz."

    Padişah ağzı kulaklarında buyurur :"Bu tabirciye iki kese altın verin!"
    Başından sonuna durumu izlemiş olan vezir çıkarken, tabirciye sorar:
    "Aslında sen de, tabirci başı da ayni şeyi söylediniz. Neden onu cezalandırdı da seni ödüllendirdi?"
    Tabirci güler. "Elbette ayni şeyi söyledik, ama NE SÖYLEDİĞİNİZ  kadar,  NASIL SÖYLEDİĞİNİZ de çok önemlidir.."

1 Şubat 2011 Salı

BİLİNÇALTININ GÜCÜ

Bakış açılarımız, dünyayı ve kendimizi değerlendirme kriterlerimiz de farklı. Başınıza gelen bir olaya üzülüp hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Bunu bir deneyim olarak görüp yeni öğrenim ve farkındalıklarınıza da odaklanabilirsiniz. Seçim sizin…
Çok gelişmiş bir bilgisayar saniyede 100 milyonun üzerinde işlem yapabiliyor. Bu bilgisayarın 100 sene boyunca yapabileceğini bizim beynimiz 1 dakikada yapabilecek kapasiteye sahip. Peki bu muazzam gücümüzün ne kadar farkındayız? Eğer farkındaysak ne yönde kullanıyoruz?
 
Evimize, kendimize yeni bir eşya alırken onu; kalitesi, fiatı, işlevselliği gibi belirli kriterler bakımından imtihana tabi tutuyoruz. Duygularımızın, düşüncelerimizin, davranışlarımızın kaynağı; bizi oluşturan her şeyi kontrol eden beynimiz hakkında neler biliyoruz? Zihnimizi temel olarak bilinç ve bilinçaltı olarak iki kısımda inceleyebiliriz. Bilinçli zihnimiz zihnimizin rasyonel düşünen kısmı.Yani farkında olduğumuz düşüncelerimiz. Siz bu yazıyı okumaya karar verdiniz. İşte bilinçli zihniniz şu anda çalışıyor. Biraz sonra belki karnınız acıkacak. Tarhana çorbası içmeye karar vereceksiniz. Bu da bilinçli zihninizin bir tercihi.. Yapılan araştırmalara göre zihnimizin bu kısmı 5 ila 9 arası veri alabiliyor.
 
Bilinçaltımızı bir depoya benzetebiliriz. Zihnimizin % 88lik bir kısmını oluşturuyor. Beş duyumuz vasıtasıyla alınan her bilgi, yani bütün yaşamımız, bir kameraya çekilmiş gibi orada kayıtlı. O uyku da uyumuyor. 24 saat çalışıyor. Nefes alışımızı, kalbimizin atışını, kan dolaşımımızı, sindirim sistemimizi; kısaca size ait olan her şeyi siz düşünmeden sizin için kontrol ediyor. Bilinçaltı bu kadar gücüne karşın o kadar aptal ki, gerçekle gerçek olmayanı ayırt edemiyor. Yani kör ve sağır. Çünkü ona söylediğiniz her şeyi gerçek gibi algılıyor. İşte biz bunu avantaj olarak kullanabiliriz. Bilinçaltımızı kullanarak hayatımızı değiştirebilir, istediğimiz her şeye kavuşabiliriz. Nereye gittiği belli olmayan bir arabanın kontrolünü elimize alabiliriz. Hadi arka koltuktan direksiyona geçelim. Arabayı istediğimiz yöne doğru sürelim.
 
90’lı yılların başında bir bilim dergisi olan Research Qarterly’de yayınlanan çok ilginç bir araştırma var. Bu araştırmada basketbol oynayan öğrenciler üç guruba ayrılıyorlar. İlk gurup basketbol topunu fileye sokabilmek için 20 gün boyunca fiziksel antreman yapıyor. Ter döküyor. İkinci gurup hiçbir şey yapmıyor,yan gelip yatıyor. Üçüncü gurupsa 20 gün boyunca her gün zihinse antreman yapıyor. Yani zihinlerinde hayali olarak topu tutuyorlar, paslaşıyorlar, çok güzel atışlar yapıyorlar, terlediklerini hissediyorlar, inanılmaz güzellikte bir maç çıkararak seyircinin alkış seslerini duyuyorlar, maç bitiminde gelen tebrikleri kabul ediyorlar. 20 günün sonunda her gün antreman yapan ilk gurubun performansında % 24‘lük bir artış oluyor. Yan gelip yatan ikinci gurupta, beklenilebileceği gibi, hiçbir değişiklik yok. Zihinsel antreman yapan üçüncü gurubun performansında da % 23’lük bir artış oluyor.
 
Dikkat edin! Topu ellerine bile değdirmeden hemen hemen ilk gurup kadar başarı sağlıyorlar. Yani bilinçaltı beş duyunun etkili bir şekilde kullanıldığı ve canlı hayallerin kullanıldığı bir senaryonun sürekli tekrarlanmasıyla, aslında henüz gerçekleşmemiş şeyleri gerçekmiş gibi kabul etmeye başlıyor ve beyne bu sinyali gönderiyor. Ne müthiş bir güç öyle değil mi? Maalesef korkularımız da bu yolla oluşuyor.
 
İnsanoğlunun doğuştan sahip olduğu iki temel korku var. Düşme ve ses korkusu. Kalan bütün korkularımızı süreç içerisinde öğreniyoruz… Nasıl mı? Hepimizin korktuğumuz şeylerle alakalı senaryolarımız var. Bunlar olumsuz görüntüler, sesler ve hisler içeriyorlar. Düşüncelerimiz kendilerini gerçekleştirme kehanetine sahiptirler… Çevremizdekilerin iyi yönlerini görürsek hep iyi insanlar, kötü yönlerini görürsek hep kötü insanlar çıkar karşımıza…
 
Odaklandığınız şeyler yaşamınızın kalitesini belirler…
 

RAHMETLİ SAKIP SABANCI'dan ÖĞÜTLER

Sakıp Sabancı'dan Öğütler
- Nasıl bir "güç" arıyorsunuz? Onu bilin. Güce sahip olduktan sonra ise onu iyi kullanın.
 - Başkasından, özellikle politikacıdan medet ummayın.
- Birlik ve beraberlik arayışını her işte ve her fırsatta sürdürün.
- Karşınızdakilerin "insan" olduğunu hiçbir zaman unutmayın.
- İnsanların birer "makine" olmadıklarını bilin.
- Terfi, ödüllendirme ve cezalandırma, başarıya yol açar.
- Adil olun. Her işte, her konuda, her fırsatta ve herkese karşı adil olun.
- “Vicdan huzuru” başarılı olabilmenin temel şartıdır.
- Ayaklarınız her zaman yere bassın. Hiçbir zaman havalarda dolaşmayın. Kendinizi kimseden üstün görmeyin.
- Hiçbir işi "kıyısından köşesinden tutmayın". Yapacağınız iş ne ise, küçümsemeden ona sahip çıkın.
- Hayata uyun.
- İyilikleri unutmayın. İyilikleri karşılıksız bırakmayın.
- Aç gözlü olmayın. "Allah’ıma şükür" demesini bilin.
- Şans, kader ve kısmet, yararlanmasını bilenler için vardır.
- Hiç ölmeyecekmiş gibi çalışın. Yarın ölecekmiş gibi hazırlıklı olun.
- Dünyanın sizin etrafınızda kurulduğunu sanmayın.
- Dostluğa ve arkadaşlığa önem verin.
- Güler yüzlü ve tatlı dilli olun.
- Hedefiniz nedir? Onu bilin. Dağılmayın. Lüzumsuz şeylerle uğraşmayın.
- Sağlıklı olun. Sağlık her şeyin başıdır.
- Düzenli bir yaşamınız olsun.
- Manevi dünyanız zengin olsun. Sonra maddi zenginlik gelir.
- Bilgili olun.
- Gözünüzü açın.
- Risk almayı bilin. Cesur olun.
- Güvenilir insan olun.
- Hangi işi yapacaksanız, o işi en iyi bilenler ile işbirliği yapın.
- Yaptığınız iş farklı olsun.
- Müesseseleşin.
- İşinizi sevin. İşinize sahip çıkın.
- Tasarrufa önem verin. Tasarruf yatırım demektir.
- Borç para vermekte, kefil olmakta dikkatli davranın.
- “İyi”yi yüreklendirin, alkış verin. “Kötü”yü ayıplayın, ceza verin.
- Allah herkese "bölüşmeyi" nasip etmez. "Bölüşmek" ve "paylaşmak" kutsal ve keyifli bir iştir. Bölüşmesini bilin, paylaşmasını becerin.
- Kim akıllı üretir ise onun yanında olun. Kim akılsız tüketir ise ondan uzak durun.
- Her şeyin bir şeyini, bir şeyin her şeyini bileceksiniz.
- Ne kadar yoğun programınız olursa olsun, karınıza ve çocuklarınıza zaman ayırmalısınız. Bu bir zorunluluk değil bir zevktir.
- Adınızı temiz tutmaya özen gösterin. Başarı bir bütündür. İsminizi temiz tutun ki, başarı isminizi taçlandırsın.
- İşbirliği yapacağınız insanları, birlikte çalışacağınız kişileri ve ortaklarınızı seçerken dikkatli olun.
- Arkadaşlıklarınızı ve dostluklarınızı iyi kurun.
- Çıkar uğruna, menfaat bekleyişi içinde, belli kolaylıklardan veya imkânlardan yararlanmak hesabıyla, uygunsuz kişi veya guruplarla ilişkiye girmeyin.
- Kişisel çıkar uğruna, geçici kazanç için kimseyi satmayın.
- Fikirlerinizden ve değer yargılarınızdan fedakârlık etmeyin. Etmeyin ki önce aileniz ve yanınızda çalışanlar, sonra iş yaptıklarınız ve çevreniz size güvensin.
- Şeyh uçmaz. Onu müritleri uçurur. Başarıyı yakalamak, başarıyı sürdürmek, başarıyı ileriye götürmek isteyenler ayaklarını yerden kesmemeye, uçmamaya özen gösterirler. Çünkü uçan hiçbir şey havada kalmaz.
- Hırçın olmayın, hem kendinize hem de başkalarına huzur verin. Hırçınlıklarınızı yenmeye çalışın.
- Dost olun, arkadaş olun. Dostunuz olsun, arkadaşınız olsun. İnsan sevdikçe ve sevildikçe mutlu olur.
- Yaşamadan ölmeyin. Yaşayarak ölün. Ölüm her faninin kaderinde var İnsan bu dünyaya bir defa geliyor.
- İnsan ölürken yaptıklarına değil, yapamadıklarına pişman olurmuş.
- Eşini iyi seçemeyen, işini de iyi seçemez.
Sakıp SABANCI

KAVAK AĞACI İLE KABAK

Kavak Ağacı ile Kabak


" Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş.Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış.Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş hızlı büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya ulaşmış.
Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
" Sen kaç ayda bu hale geldin, ağaç? "
" On yılda ,’’demiş kavak. "
" On yılda mı? " diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
" Ben neredeyse iki ayda seninle aynı hizaya geldim bak ! "
" Doğru , " demiş ağaç , " Doğru "
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak önce üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğukları arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış.
Sormuş endişeyle kavağa:
" Neler oluyor bana ağaç ?"
" Ölüyorsun , "  demiş kavak
" Niçin "
" Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için."

BALIKÇININ ÖĞRETİSİ

Amerikalı bir iş adamı, tatile geldiği Meksika’nın küçük bir kıyı kasabasında iskeleye oturmuş denizi seyrediyordu...

Amerikalı bir iş adamı, tatile geldiği Meksika’nın küçük bir kıyı kasabasında iskeleye oturmuş denizi seyrediyordu. O sırada içinde tek bir balıkçı bulunan tekne kıyıya yanaştı.
Teknenin içi sarı yüzgeçleri olan bir sürü ton balığıyla doluydu. Amerikalı, balıklara bakıp Meksikalı olduğu anlaşılan balıkçıya dönüp, onunla konuşmaya başladı. “Tebrik ederim. Çok güzel balıklar tutmuşsun. Sana bir şey sorabilir miyim acaba? Bu balıkları tutmak için ne kadar zaman harcadın?”
Meksikalı cevap verdi; “Çok az.”
Bunu duyan Amerikalı, neden denizde daha uzun kalıp, daha fazla balık tutmadığını sordu. Balıkçı “Ben, sadece ailemin acil ihtiyacını karşılayacak kadar balık tuttum” diye cevap verdi. Bunun üzerine Amerikalı şöyle sordu; “Peki geri kalan zamanında ne yapıyorsun?”
Balıkçı şöyle dedi; “Geç yatarım. Biraz balık tutarım. Çocuklarımla oynarım, karım Maria ile siesta yaparım. Sonra her akşam kasabanın merkezine iner dostlarımla biraz şarap yudumlarım ve gitar çalarım. Kısaca çok meşgulum, dolu ve güzel bir hayatım var bayım.”
Amerikalı bu cevaba güldü. “Şans ayağına gelmiş ama sen farkında değilsin. Harvard Üniversitesinden yüksek lisans derecem var. Ve sana yardım edebilirim. Beni iyi dinle şimdi” dedi.
Ve devam etti; “İlk olarak, balık tutmak için daha fazla zaman ayırmalısın ve kazandıklarınla daha büyük bir tekne almalısın. Sonra, bu tekneyle kazanacağın paralarla bir sürü tekne daha alabilirsin. Sonunda büyük bir balıkçı filosuna sahip olursun. Öte yandan, tuttuğun balıkları bir aracıya satmak yerine, doğrudan doğruya onları işleyen kişilere sen satarsın. Böylece en sonunda kendi fabrikanı açarsın. Ürünü, üretimi ve dağıtımı sen kontrol edersin.
Sonra bu küçük kıyı kasabasından taşınıp, Mexico City’e, ardından Los Angeles’e gidersin. Son olarak da kendine ait büyük bir firmayı işleteceğin NewYork’a taşınırsın.”
Büyük bir dikkatle dinlemeyi sürdüren Meksikalı balıkçı, Amerikalı işadamına şöyle sordu;
"Peki bayım, söyler misiniz? Tüm bunlar ne kadar zaman alacak?”
- “15 veya bilemedin 20 yıl...”
- “Peki sonra ne olacak bayım?”
İş adamı güldü ve şöyle devam etti;
‘Hikayenin en güzel kısmı işte bu. Zamanı geldiğinde, şirket hisselerini halka satarsın ve çok zengin olursun... Milyarların olur…”
- “Milyarlarım mı bayım? Peki sonra ne olacak?”
Amerikalı, büyük bir heyecanla sözlerine devam etti…
“Sonra emekli olursun. Geç yatacağın, biraz balık tutacağın, torunlarınla oynayacağın, karın Maria ile siesta yapacağın, akşamları kasabanın merkezine inip dostlarınla şarap yudumlayacağın ve gitar çalabileceğin bir sahil kasabasına taşınırsın…”

Alıntı

SOKRATES ' in SIRRI



Dikkat edin..İnsanlarla konuşurken,söze farklı görüşte olduğunuz konuları tartışarak başlamayın.Fikir birliğinde olduğunuz noktaları vurgulayarak başlayın ve bir süre bunları vurgulamayı  sürdürün.
Aynı amaç için çabaladığınızı ; amaçda değil,yöntemde farklı olduğunuzu belirtin.

Başlangıçta karşınızdaki kişinin “Evet.!” demesini sağlayın. “Hayır” yanıtı almaktan olabildiğince kaçının. “hayır”yanıtı aşılması çok zor bir handikaptır.Bir kez “Hayır!” dediğinizde kişiliğiniz ve onurunuz bu yanıtı değiştirmenize engeller.Daha sonra “hayır” yanıtı vermenizin yanlış olduğunu hissetseniz bile o değeri gururunuzu düşünmek zorunda kalırsınız,ağızdan çıkan söze sadık kalınmalıdır. Bu nedenle bir insanın sözlerine olumnlu yanıt vererek başlaması çok önemlidir.
Yetenekli bir konuşmacı başlangıçta pek çok “evet” yanıtı almayı başarır. Bu durum psikolojik açıdan dinleyicileri olumlu yönde etkiler. Bunu bir bilardo topunun hareketine benzetebiliriz.Topun bir kez yönlendirildiği yönden sapması için belirli bir güç gerekir.Ters yöne gitmesini sağlamak içinse çok daha fazla güç sarf etmeye ihtiyaç vardır.
Buradaki psikolojik şema son derece açık. Eğer bu insan “hayır” diyorsa ve gerçekten bunu kastediyorsa ,sadece beş harflik bir kelime sarf etmekten çok daha fazlasını yapıyor demektir. Tüm organizma – bezler,kaslar,sinirler- bir karşı çıkma eyleminde işbirliği yapmaktadır. Kısaca tüm nöromasküler sistem olumlu bir yanıtı engellemek için savunmaya geçmiş demektir.Oysa ki bir insan “evet” dediğinde bu tür bir karşı çıkma eylemine gerek kalmaz.Organizma ileri dönüktür,durumu kabullenmiştir,dışa açıktır.Bu nedenle ne kadar çok “evet” yanıtı alırsak o kadar ilgi çekmiş oluruz.
Eğer herhangi bir öğrenci , bir çocuk,bir müşteri, karı ve kocadan biri “hayır!” diyecek olursa onların fikirlerini olumlu yönde değiştirmek için Hazreti Süleyman aklı ve sabrı gerekir. “Evet! Evet!” yöntemi New York’taki bir bankada çalışan James Eberson’un kaybetmekte oldukları bir müşteriyi geri kazanmasını sağlamıştır.
“Bu adama bir hesap açtırmak için gelmişti,” diye anlatıyor Bay Eberson. “Ona doldurması için her zamanki standart formu uzattım. Bazı soruları gönülüce yanıtladı,ama bazı soruları yanıtlamayı kesinlikle reddetti. Eğer insan ilişkileri konusundaki derslere katılmamış olsaydım, bu müstakbel yatırımcıya bankanın istediği bilgileri vermeyi reddediyorsa bizim de ona hesap açmayı reddedeceğimizi söylerdim. Geçmiş yıllarda bu şekilde davranmış olduğum için suçlu olduğumu utanarak kabul etmeliyim. Doğal olarak bu tarz bir ültimatom beni rahatlatıyordu. Ona kimin patron olduğunu, bankanın kural ve yöntemlerine karşı çıkılamayacağını göstermiş oluyordum.Hiç kuşkusuz bu tür bir davraniş müşteri olma amacı ile gelen kişide kendisine önem verilmediği ve hoş karşılanmadığı izlenimi yaratıyordu.
“O sabah bir av mantığı ile hareket etmeye karar verdim. Bankanın istekleri yerine müşterinin istekleri doğrultusunda hareket edecektim.Ona daha başlangıçta ‘Evet ,evet!’ dedirtmeyi her şeyden çok istiyordum.Bu nedenle ona hak vererek yazmak istemediği bilgilerin çok fazla gerekli olmadığını söyledim.
“ Öldüğünüz zaman bu bankada paranız olduğunu varsayalım.Bankanın paranızı yasal varisiniz olan en yakın akrabanıza transfer etmesini ister misiniz?’ diye sordum.
“Evet , elbette isterim,"diye yanıtladı.
“ Bu isteğinizin öldüğünüzde herhangi bir yanlışlık ve gecikme olmadan yerine getirilmesi için bize en yakın akrabanızın ismini vermeniz sizce iyi bir fikir değil mi?’dedim.
Yanıtı ise “Evet” oldu.
“İstediğimiz bilginin bizim yararımıza değil de kendi yararına olduğunu öğrendiğinde genç adamın tutumu değişmiş,yumuşamıştı. Bankadan ayrlmadan önce yalnızca istenen bilgileri vermekte kalmamış,önerim üzerine annesi adına da bir hesap açmamızı istemiş ve annesi ile ilgili tüm soruları da yanıtlamıştı.
Westinghouse Elektrik Firması’nın temsilcisi Joseph Allison’un da bize anlatacakları vardır:
“Bölgemde şirketimin satış yapmaya çok istekli olduğu bir adam vardı. Benden önceki temsilci on yıl boyunca ona hiçbir şey satamamıştı. Ben de bir sipariş almadan tam üç yıl ona düzenli olarak uğradım. Sonuç olarak on üç yıl uğraştıktan sonra ona birkaç motor satmayı başardım. Eğer onlardan memnun kalırsa yüzlerce motorluk bir sipariş bekliyorum. Motorların istediği gibi olduğundan öylesine emindim ki üç hafta sonra ona uğradığımda gerçekten havaya girmiştim.
“ Bu mühendis beni, “Allison, geri kalan motorları sizden almayacağız” diye karşıladığında şok oldum.
“Niçin?” diye sordum şaşakınlıkla.
" Çünkü motorlarınız çok ısınıyor, elimi süremiyorum."
“Tartışmanın , karşı çıkmanın bir yarar sağlamayacağını biliyordum. Bunu daha önce denemiştim.Bu nedenle’Evet! Evet!” yöntemini demeye karar verdim.
“ Bakın Bay Smith ,size yüzde yüz katılıyorum,’ dedim. ‘ Eğer bu motorlar ısınıyorsa , bir daha satın almamalısınız. Ulusal Elektronik Aletler Üreticileri Birliği’ nin standartlarına uygun ısıdaki motorları almalısınız,değil mi?’”
Beni onayladı böylece ilk ‘evet’imi elde etmiş oldum.
“ Elektrik Üreticileri Birliği’nin yönetmenliğine göre iyi bir motorun ısısı oda ısısından
72 °F yüksek olabilir, doğru mu?"
" Evet!’ diye onayladı. ‘Kesinlikle doğru, ama sizin motorlarınız daha fazla ısınıyor"
Onunla tartışmadım,sadece sordum.
“ ‘ Fabrikanızda ısı kaç olacak?’
“ ‘ Aşağı yukarı 75 °F’
“ ‘ Pekala , fabrika ısınız 75 °F .Buna 72’yi ekleyelim, toplam 147 °F eder.
Bu sıcaklıktaki bir suya elinizi soksanız haşlanmaz mı?’
“Yanıtı yine ‘Evet’ oldu.
“ ‘ Öyleyse,” diye önerdim. ‘ Motorlara eliniz dokundurmasanız daha iyi olmaz mı?’
“ ‘ Evet, sanırım haklısınız’ demek zorunda kaldı.Konuşmamızı biraz daha sürdürdük.Daha sonra sekreterini çağırdı ve gelecek ay için 35.000 dolarlık bir sipariş verdi.
“Tartışmanın yararsız olduğunu anlamam için yıllarım boşa gitmiş ve binlerce dolar zararım olmuştu.Konuya karşınızdakinin bakış açısı ile yaklaşmak ve ona ‘Evet , evet!’ dedirtmek çok daha kazançlı bir yöntem.”
Kaliforniya’daki kurslarımızın sponsoru Eddie Snow, dükkan sahibi ona “Evet,Evet!” dedirttiği için onun nasıl iyi bir müşterisi olduğunu anlattı.
Eddie ok ve yay ile avlanmaya merak sarmış ve bir dükkandan yüklü bir alışveriş yaparak araç gereç almıştı. Erkek kardeşi onu ziyarete geldiğinde bu dükkandan onun için bir yay kiralamak istedi. Satıcı ona yay kiralamadıklarını söylediğinde bir başka dükkana telefon etti. Eddie olayı şöyle anlatıyor: “Telefonumu nazik bir beyfendi yanıtladı. Kiralama konusundaki sorunuma yalaşımı diğer satıcıdan çok farklıydı. Olanaksızlıkları nedeniyle artık yay kiralayamadıklarını söyledi. Sonra bana daha önce yay kiralayıp kiralamadığımı sordu. Ben ‘Evet, birkaç sene önce " diye yanıtladım. Bana bunun için 25-30 dolar ödemiş olmam gerektiğini hatırlattı.Yanıtım yine ‘Evet!’ oldu. Sonra bana parasını iyi kullanmasını bilen bir insan olup olmağımı sordu. Doğal olarak ‘Evet!’ dedim.Şu anda sattıkları yayın tüm diğer gereçlerle birlikte 34.95 dolar olduğunu söyledi. Sadece 4.95 dolarlık bir fark ödeyerek bunları satın alabileceğimi anlattı ve bu nedenle kiralama işine son verdiklerini belirtti. Bu daha mantıklı değil miydi?
‘Evet !’yanıtımı siparişim takip etti. Onu almaya gittiğimde başka şeyler de satın aldım ve o günden sonra sürekli müşterisi oldum.”
Sokrat dünya’ nın gelmiş geçmiş en tanınmış filozoflarından biridir.Sokrat,tarih boyunca ancak bir avuç insanın yapabildiğini başardı ve insan düşüncesinin yönünü tamamen değiştirdi ve şimdi ölümünden yirmi dört yüzyıl sonra birbirleriyle dolaşan kişilerin dünyasında onları etkileyebilen akıllı insanlardan biri olduğu için saygı ile anılmaktadır.
Sokrates nasıl bir yöntem kullandı? İnsanlarla yanılgılarını mı söyledi? Hayır,bu Sokrates’in tarzı değil;o çok akıllıydı.Onun yöntemi bugün “Sokrates yöntemi”olarak adlandırılmaktadır ve “Evet! Evet!” yanıtı almaya dayanmaktadır. Sokrates karşısındaki kişiye “ Evet!” dedirtecek sorular yöneltirdi ve birbiri ardına olumlu yanıtlar alırdı. Sonunda birkaç dakika önce ona karşı çıkanlar, farkında olmadan onun düşüncelerine kucak açarlardı.
Birbirine yanıldığını söyleyeceğiniz zaman Sokrates’ı anımsayın ve “Evet! Evet!” yanıtı alacağınız yumuşak sorular yöneltin.Çinlilerin Doğu’nun bilgeliği yansıtan güzel bir atasözü vardır. “Yavaş giden yol alır.” Karşınıdaki insana “Evet! ” dedirtin.
Alıntı